28 Ağustos 2012 Salı

Bir Memleket Arası


Uzun zaman oldu beyaz cam karşısına geçip içimi dökmeyeli. Bu uzun zaman içerisinde kısa bir memleket ziyareti yapıp döndüm güzel İstanbul’uma. Küçük bir kültürel şok yaşadım ama. Tam özgürlüğüme kavuşmuş, kendimi bulmuşken bir ‘memleket arası ‘vermek tuhaf oldu tabi. Özgürlük; Yapmayı istediğim her şeyi, kimseye hesap vermeden, açıklama yapmak zorunda kalmadan yapabilmekti benim için. Özgür olduğum kadar, kendim olabildiğim kadar mutluydum çünkü ben. Özgür olamadığım o topraklara da, kendim olmamı kabullenemeyen memleketim insanına da ait  hissedemedim kendimi.

      Hayat seçimlerden ibaret şüphesiz. Kimilerinin doğdukları toprak ölene kadar yaşadıkları, asla kopamadıkları  yer oluyor, kimileri içinse sevdikleri insanları ziyaret etmek için zaman zaman uğradıkları bir coğrafya. Zamanla oturuyor hayat görüşünüz. Eğer şanslıysanız yaşadığınız yeri, beraber vakit geçirmek istediğiniz insanları seçebiliyorsunuz. Değilseniz elinizdeki imkanlarla mutlu olmak için çabalıyorsunuz. Esasen bir yeri yaşanılır kılan en önemli unsur insanlar. Onlar hayatınıza bir şeyler katabildiği ölçüde yaşadığınızı hissediyor, hayattan zevk alıyorsunuz. Güzel bir coğrafyada da yaşıyor olsanız, gördüğünüz güzellikleri paylaşacağınız dostlarınız, zamanınızın güzel geçmesine vesile olacak arkadaşlarınız olmadığı sürece hayatınız anlamsızlaşıyor.

      Ben, seçeneklerin çok kısıtlı olduğu, insanların kıyafetlerinin, siyasi ve dini görüşlerinin, ilişkilerinin, kısacası hayatlarının diğer insanlar tarafından acımasızca eleştirildiği, zaman zaman kınandığı, saçma nedenlerle insanların mimlendiği bir coğrafyada büyüdüm. Topluma göre doğru olan şey (!) o toplumda yaşayan insanlara göre de doğruydu. Sorgulamadan, irdelemeden kabullenmişlerdi her şeyi. Neden sorgulasınlardı ki? Gerçekler sunulmuştu zaten onlar hiç çabalamadan, ataları öyle olsun istemişti. Neden beyinlerini yorup kendi doğrularını oluştursunlardı ki? Bu yüzden kendilerinin ak dediklerine kara diyen herkesi marjinal olmakla ya da dinsizlikle itham edip dışladılar.

       İnsan; siyasi, dini görüşünün, hayat felsefesinin, yaşam tarzının dışında etten kemikten yaratılmış bir canlıydı oysa. Değişmeyen, ama bir gün son bulacak tek gerçek insanın bir ‘canlı’ olmasıydı, varlığıydı. Ama insanlar nedense bu gerçeği göz ardı edip, değişen her şeyimizle yargıladılar bizi.

     Teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanan bizler , bizim gibi düşünebilen insanların da var olduğunu öğrenince seçimimizi yaptık,coğrafyamızı değiştirdik ve kendi çevremizi oluşturduk.

     Şimdi kendi küçük çevremde, beni ben olduğum için seven dostlarımla çok ama çok mutluyum. İyi ki varsınız. Hilal’im , Serap’ım ,Ayşenur’um, Ozan ,Veysel, Esin, Bahadır…(Sadece Hilal ve Serap okuyabilecek yazdıklarımı ama olsun.Hepinizi çok ama çok seviyorum)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder