27 Ağustos 2013 Salı

Tarih-tekerrür-ben :))


      Yediğim dost kazığına mı yanayım yoksa yine sonu hüsran olan, aslında hiç başlamamış dolayısıyla da sonuçlanmamış kısa gönül macerama mı ? Tarih tekerrürden ibaret sanki hayatımda.Başlayacak-mış gibi oluyor (mış gibi olmak !!!) ama başlayamıyor. Yaşanan güzel anıların yanında bir kez daha yanlış insana rastlamış olmanın verdiği hayal kırıklığı, bilmem kaçıncı kere yanılmış olmanın verdiği acı, ara sıra özlem, sonrasında da bir süre geleceğe güvensiz bakma durumu ve nihayetinde kendine yalanlar söyleyip, her şeyin güzel olacağına dair kendini kandırmaca J

      Bu yaz tatilinde sevgili ev arkadaşımla macera kampına gitmeye karar verdik. O zamanlar erkek arkadaşıyla yeni ayrılmışlardı. O sıkıntılı döneminde tatilini dolu dolu geçirip kafasını boşaltmak istiyordu. Bol aktiviteli bu kamp çok iyi gelecekti.İki ay öncesinden rezervasyonumuzu yaptırdık.

      Güzel bir tatil geçirecek olmanın hayali ve bu hayalin vermiş olduğu enerjiyle kampa gittim.Gitmeden kızımız mızmızlanmaya başlamıştı bile.Bu yıl çok tatil yaptım,gelmeyi hiç istemiyorum falan diye.İstemiyorsa bana söylemesini, onu anlayışla karşılayacağımı söyledim.Ama sorun olmadığını söyledi.Kampa geldiğinde bayağı isteksizdi. Geldiği gün erkek arkadaşıyla barıştıklarını söyledi. Sıkıntılı bir ayrılık süreci geçirdikleri için barışmalarına şaşırdım.Ama üstüme vazife olmadığını bildiğimden yorum yapmadan mutlu olmasını dilediğimi söyledim.

     İlk gün kamptakilerle bayağı kaynaşıp grup bile oluşturduk,öyle kaynaştık ki İstanbul’dan hep beraber geldiğimizi düşünüp soranlar bile oldu. Grupta on beş yıldır arkadaşlıkları süregelen Can ve Enes isminde iki kişi vardı. Özellikle onlarla muhabbetimiz bayağı ilerledi, iyi kaynaştık. Akşam grup halinde eğleniyorken bir baktım gecenin ilerleyen saatlerinde terasta Can'la baş başa kalmışız. Muhabbet iyice koyulaşmış, biz iyice duygusala bağlamışız. Ortam o kadar güzel ki, yerde renkli onlarca yastık, ormanın ortasında tertemiz bir hava, bol oksijen, gökyüzünde milyonlarca yıldız. Hem yaklaşık on üç saat süren yolculuğun vermiş olduğu yorgunluk var, hem de hiç dinlenmeden denize gidip akşama kadar yüzmüş olmanın yorgunluğu. Üstüne bir de alkol alınca öyle bir çakır keyf olduk ki anlatamam. Gece geç saatlere kadar muhabbet ettik. O yorgunlukla çadıra nasıl gittim, nasıl uyudum bilmiyorum bile.

      Ertesi gün o sıcakta kampın delileri olarak öğlen sıcağında dağ yürüyüşüne çıktık. Özellikle mağaraların olduğu kısım zor ve tehlikeliydi. Çıkmadan önce rehberimiz yukarıda bizi bir sürprizin beklediğini söyledi. Merakla tamamladığımız zorlu parkurun sonunda sürprizi gördük : Her yer keçi boku doluydu J İşin esprisi bir tarafa oyuk bir mağaraydı çıktığımız yer, çok enteresan fotoğraflar çektik. Yorgunluğumuza değdi doğrusu.

      Akşam ev arkadaşım benimle bir şey konuşmak istediğini söyledi. Erkek arkadaşının askere gideceğini, bir ay boyunca hiç görüşemeyeceklerini,onu çok özleyeceğini,bu yüzden Ankara’ya gidip onu görmek istediğini söyledi.Sen zaten burada ortamını kurdun,ben gitsem senin için sıkıntı olur mu dedi.Anlayışla karşıladım,benim için sorun olmadığını söyledim.

       Akşam yine bayağı eğlenceli geçti. Gece saat 4’e kadar müzik vardı, dans ediyor, içiyor,eğleniyorduk. Can’la daha da yakınlaşmaya başladık. Beraber çok güzel vakit geçiriyorduk. Onun iki aya kadar İngiltere’ye gideceğini, eğitimine orada devam edeceğini, en az bir yıl orada kalacağını bildiğimizden aramızda hiçbir şeyin olamayacağını da biliyorduk. Bunların hepsini uzun uzun konuştuk.Hayallerimizden, yapmak istediklerimizden, ileride yaşamak istediğimiz hayattan bahsettik birbirimize.

       Ertesi gün ev arkadaşım benimle konuştu. Can’la aramızda ne olduğunu sordu. Aramızda bir şey olamayacağını, Can’ın iki aya kadar yurt dışına gideceğini, sadece beraber güzel vakit geçirdiğimizi söyledim. Akşam Enes ile bizimle ilgili konuştuklarını; Enes’e Can’ın kız arkadaşının olup olmadığını , Can’ın benim hakkımdaki düşüncesinin  ne olduğunu sorduğunu söyledi. Bunları sormasına gerek olmadığını, bizim sadece hoşça zaman geçirdiğimizi, bunu kendisi sormuş olsa bile Can’ın kulağına gittiğinde benim öğrenmek isteyip böyle bir yola başvurduğumu düşüneceğini ve bunun hoş bir durum olmayacağını söyledim.İş işten geçmişti tabi,konuşulan konuşulmuştu.

       Can bir gün öncesinde içkiyi biraz fazla kaçırdığından midesinden rahatsızlandı. Gün boyu ilgilendim, iyileşmesi için elimden geleni yaptım, özverili davrandım. Hastalandığında sahiden çok huysuz bir adam oluyormuş, anladım. O gün aktivite yazdırmamıştık, hemen hemen herkes bir yerlere gitti, Can’ın rahatsızlığı yüzünden bir kampta kaldık. Sıkıntıdan patladım desem yeridir.
      
Önceden bana ruh halinin sürekli değişkenlik gösterdiğini, kendisini anlamadığını, gündüz farklı gece farklı olduğunu söylemişti. Çok ciddiye almamıştım bu söylediklerini ancak haklıymış. Akşam daha normal, daha sevecen bir adam olup çıkıverdi.

       Aynı akşam ev arkadaşımla bir gerginlik yaşadık. Erkek arkadaşı o gün askere gitti. Morali bir hayli bozuktu, ağlamaya başladı. Lavaboya gidip elini yüzünü yıkamasını söyledim, bende Enes ve Can’ın yanına gittim. Moralinin bozuk olduğunu, ortamdan biraz uzaklaşıp geyik muhabbeti yaparsak belki kendine gelebileceğini söyledim.

      Çocukların yanına giderken durumu onlara söylediğimi anladı. Bu benim özelim, iki gün sonra görmeyeceğim insanlar, sen ne hakla söylersin, buna karar verecek olan benim diye ciddi bir tepki gösterdi. Tepkisine anlam verememekle birlikte iyi niyetle yaptığımı, kızacağını düşünmediğimi söyledim, özür diledim.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Olanaksız bir aşkın olası sonucu


Olması gereken oldu işte..Yine yolun sonuna geldik..Eskisi kadar canımı acıtmıyor artık terk edilişler.Umulmadık bir anda,apansızca olmuyor çünkü.Olanaksız bir aşkın olası sonucu işte..

    Sen aşkla bakıyorsun,ne yaparsan aşkla yapıyorsun,bunu söylemek çok acı ama ben aşık değilim sana!Çok değer veriyorum,yanındayken kendimi çok iyi hissediyorum,seni çok seviyorum ama bu aşk değil!Sen duygusal anlamda bir şeyler hissettiğin için en ufak bir olumsuzluk yıpratıyor seni,canını acıtıyor.Üzülüyorsun,migrenin tutuyor,ağlıyorsun. Ben negatif bir insan görmek istemiyorum etrafımda!!!Üzmek istemiyorum seni…

     Atölyede tanıştığımız gün saatlerce muhabbet etmiştik.Malum ikimizde gezi parkı eylemcisiydik,sohbet uzadıkça uzadı.Beş kişi olmamıza rağmen genelde ikimiz konuşuyorduk,gülüyorduk.Sonra bir baktım masada yan yanayız,bilgisayardan bir şeyler izlemeye başlamış,tuşlara basarken,bir şeyler gösterirken birbirimize fark etmeden elimiz kolumuz birbirine değer olmuş J İkimiz de olanın bitenin farkındayız ama gayet memnunuz halimizden. Biz o memnuniyetle devam ederken muhabbete,Devrim geldi.Hadi bir şeyler içmeye gidiyoruz dedi. Veda ederken yüzüne baktım, bana da gel de dediğin her halinden belliydi ama cesaret edemedim. Devrim’e :‘Kalktık ama muhabbet cok guzeldı,Umut çok tatlı çocukmuş’ dedim.İçmeye başladık,sonra Devrim keşke Umut’u da çağırsaydık deyince bir cesaret ‘Hadi çağır da ona bir bira ısmarlayayım’ dedim. 10 dakıkaya kalmadı geldi Umut,muhabbet iyice koyulaştı.Bisiklet sürmeyi,kamp kurmayı,serkeş yaşamayı seven ben  benim gibi düşünen biriyle muhabbet etmenin hazzını yaşarken,bir de en çok istediği şeylerden birinin Gökova’da kamp kurmak ve bisikletle İstanbul’dan Çanakkale’ye oradan da Ege’ye geçmek olduğunu öğrenince ağzım açıkta kaldı.Hep tasarladığım ama hiç gerçekleştiremediğim hayallerdi çünkü bunlar.

   Biz koyu sohbetimize devam ederken dayısı,kuzenı ve kuzenının erkek arkadası da katıldı aramıza.Sonrasında hadi içecek bir şeyler alıp atölyede içmeye devam edelim dediler.Atölyede bir şeyler yedik içtik,müzik dinledik.Alkolün de etkisi ile dertleşmeye başladık.Ve kaçınılmaz son konu aşka geldi.Umutta bariz bir şekilde terk edilme korkusu olduğunu fark ettim.Kolunda hikayesini çok sonradan dinleyeceğim bir yaprak dövmesi vardı.Bir kız çıksın karşıma,unuttursun onunla yaşadıklarımı,onun için her yerime dövme yaptırayım ,üç yıldır düzenli bir ilişkim yok,hep kısa süreli şeyler yaşıyorum,başlıyor ve bitiyor,artık acıya duyarsızlaştım dedi.Zor severim ya ben ne zorum varsa,o an çok etkilendim ondan.Neden onun hayatını tamamen değiştirecek,yeniden aşka inandıracak kız ben olmayayım diye düşündüm.Aramızdaki elektrik o kadar bariz bir şeklide belli olmuş ki Devrim benim kalkmam gerekiyor,çocuklar annemde diyerek,Ezgi ve İlker de ertesi gün işe gideceklerini söyleyerek bizi yalnız bıraktılar.

    Onlar gittikten sonra yüreğimizin derinliklerindeki acıların yerine yeşeren umutlar dile gelmeye başladı. Muhabbetin ortasında Umut:’ Hadi kalk seni sahilde bir yere götüreceğim’ dedi. Maltepe’de sahilde kayalıklara gittik, saatlerce muhabbet ettik,yakamoz izledik,sanki yıllardır birbirine hasret kalmış,kavuşamamış aşıklar gibi öptük,kokladık birbirimizi.Gece saat ilerlemiş,alkolün de etkisi ile uykumuz gelmişti ancak o saatte araç bulup eve geçebilme gibi bir ihtimalimiz yoktu.Tekrar atölyeye döndük,parkelerin üzerine iki önlük serip yere uzandık,gün ağarıncaya kadar muhabbet ettik.Umut sabaha kadar saçlarımı okşadı,beni izledi ve yüzümdeki ayrıntılara baktı.Bir ara saçlarımı okşadı,elleriyle yüzümü kavradı ve gözlerimin içine bakarak: ‘Sende beni terk edeceksin değil mi?Bunu hissediyorum.Beni hep terkettiler’dedi. O an evladını koruyan bir annenin şefkatiyle sarıp sarmalamak,korumak istedim onu.Öyle bir şey olmayacak bu sefer dedim.Sarıldık,saçlarını okşadım,yüzünü sevdim.Sonra atölyeden ayrılıp yola koyulduk.

Minibüse binmiş eve geliyorken elbisemin kısa olduğunu, yaşadığım ortamın bu elbiseyi kaldıramayacağını, daha dikkatli giyinmem gerektiğini söyledi. Sert bakışlarıyla ve yol boyunca suskunluğuyla da bariz bir şekilde anlattı ne demek istediğini.Eve geldiğimizde yorgunluktan bitap düşmüş haldeydik,hemen uyuduk.Uyandığımızda sevdiğim bir erkek arkadaşımın Ankara’dan geleceğini,o akşam bende kalacağını,birkaç gün öncesinden haberleştiğimizi söyledim.Tepkisi ciddi anlamda şaşırttı beni.Gelmesinden hoşnut olmayacağını,onu hiç tanımadığını,dolayısıyla güvenemeyeceğini ve bizi yalnız bırakamayacağını söyledi.’Sen benim kız arkadaşımsın,böyle bir şeye müsaade edemem,gelip kalırsa bende bu akşam burada kalırım,içim rahat etmez’dedi. Arkadaşımı arayıp durumu anlattım, durum böyleyse gelmesinin bir mantığı olmadığını söyledi. Bir taraftan daha ilk günden gösterdiği tepkinin abartılı olduğunu düşünüyor, bir taraftan da beni sahipleniyor olması hoşuma gidiyordu.Çok rahat biriymiş gibi görünüyorken ikili ilişkilerde çok farklı düşündüğünü söylediğimde :’Beni tanımıyorsun,göründüğüm gibi değilim, farklıyımdır zamanla göreceksin’ dedi.

    İki gün sonra tekrar görüştük,hatta ev arkadaşımla tanıştı.Bana yaklaşımı o kadar güzeldi,kendimi o kadar iyi hissettiriyordu,öyle güzel bakıyordu ki anlatamam. Ayaklarım yerden kesilmişti adeta, mutluluktan uçuyordum. Sanattan anlıyordu ki bu durum benim için çok önemliydi. Ben sanatla uğraşmaya başladıktan sonra ben oldum, kendim oldum.Yanlış mı düşünüyorum bilmem ama ben insanları sanattan anlayanlar ve anlamayanlar diye ayırırımJ O zaten sanatçıydı. Beraber piyano,keman, viyolensel dinliyor,saatlerce sinema,tiyatro ya da resim üzerine konuşabiliyorduk.Okumayı seven ve sorgulayan bir insandı.Dini ve siyasi görüşlerimiz aynı, hayat görüşümüz birbirine paraleldi.(Aşka bakışımız çok farklıymış sonradan anladım)O da ’an’ı yaşıyordu benim gibi,deli doluydu,çılgındı.Hatta ben kendime manyak diyordum ama sen benden daha manyak çıktın diyordu.Muhabbet ederken çok eğleniyor,birlikte çok güzel vakit geçiyorduk. Her şeyin bu kadar hızlı ve mükemmel olması beni korkutuyordu ancak yıllar sonra düşündüğüm, hayalini kurduğum kişiyi bulmanın mutluluğu korkularıma baskın geliyordu.

Ancak mutluluğum çok kısa sürdü. Umut soğuk davranmaya başladı birden bire. Telefonla konuşuyorken bile ses tonu değişti.Bir akşam ev arkadaşım şehir magandaları tarafından sözle taciz ve arabayla takip edildi.Kızcağız eve geldiğinde titriyor ve sürekli ağlıyordu,çok korkmuştu. Eve kadar gelmiş olabileceklerini söyledi. Tam olarak ne yapacağımı bilemedim, Umut’u aradım, gelmesini istedim. Kuzeniyle birlikte geldi.(Ayrıldıktan sonra öğrendim, tek gelirse bende kalması gerekirmiş ama benden ayrılacağı için burada kalması uygun olmazmış, bir nevi alışmam için uygun ortam hazırlamış)Geldiğinde gayet mesafeliydi,bir saat kadar oturup gittiler zaten.O gece kopacağımızın sinyallerini aldım zaten.

      O gün kendimi çok kötü hissettim.Kafamda onlarca soru vardı.Bir taraftan Umut’un geçmişinde yaralar almış olduğunu,hemen normal bir ilişki yaşayamayacağımızı,ona zaman vermem gerektiğini düşünüyorken bir taraftan da bu tarz bir ilişkiyi isteyip istemediğimi sorguluyordum. Tavırları ve bana uzaklığı cesaretimi kırmıştı. Suskundu ve bu belirsizlik beni deli ediyordu.

    Ona konuşmak istediğimi söylediğimde, o da yüz yüze konuşmamız gerektiğini, bana anlatacağı bazı şeyler olduğunu söyledi. Nihayet anlattı düşündüklerini. O konuştukça, ağzından kelimeler döküldükçe benimde gözlerimden yaşlar süzülüyordu.’ Ben yapamıyorum!’ diye başladı söze. ‘Seninle bir alakası yok,ben ilişki yürütemiyorum.Kasıyorum kendimi,başka biri oluyorum sanki.Çok güzel şeyler yapıyorsun,bana kendimi çok iyi hissettiriyorsun,ama karşılığını veremiyorum’ dedi.

   Farkında olduğumu ve onu anladığımı söyledim. Hissettiğim, düşündüğüm ne varsa ifade etmeye çalıştım kendimi.Sonra kendisiyle vakit geçirmekten çok zevk aldığımı, çok eğlendiğimi,dostluğumuzun devam etmesini istediğimi ekledim.(Sevdiğim adamı yeniden görmek,onunla zaman geçirmek adına kendime söylediğim bir yalandı bu,sonradan anladım)Olumlu yaklaştı bir fikre,sevindi.O akşam daha rahat,bana daha yakın bir Umut vardı karşımda.Bana ilk gün davrandığı gibi içten ve samimi davranıyordu.İlişkimiz süresince bile bu kadar samimi değildik. İnternete her girdiğinde bana bir şeyler yolluyor, muhabbet ediyordu.Telefonla daha sık görüşmeye başlamıştık.Bu durum beni mutlu ediyordu, esas sorun ilişki fikrinde diye düşünmeye başladım.Bir taraftan kendimi kaptırmamaya çalışıyor bir taraftan da onunla daha da yakınlaştığımızı görmek beni çok mutlu ediyordu.

   Bu süreçte sinirlerimi yerle bir eden ancak geçmişe nazaran daha kolay atlattığım bir ailevi sıkıntı yaşadım. Ailemle yaşadığım bu olumsuzluk bende şiddetli bir düzeyde hayal kırıklığı yarattı ve yalnızlık hissiyatı uyandırdı. Umut’tan destek almak beni rahatlatacaktı şüphesiz. Birine güvenmeye,inanmaya,birisi tarafından sevilmeye öyle ihtiyacım vardı ki.Hele de bu kişi Umut kadar değer verdiğim biriyse üstesinden gelmem çok daha kolay olacaktı.Sağ olsun vakit ayırdı, dinledi, sonraki süreçte halimi hatırımı sordu,desteğini esirgemedi.Yaşadığım bu olumsuzluk beni ona daha bir yaklaştırmıştı, Umut’un var olduğunu, canım acıdığında yanımda olacağını bilmek dahi beni rahatlatıyordu.

    Bir akşam nette konuşuyorken gecenin bir yarısı görüşmeye karar verdik. Sahilde sabahlayacaktık yine. Onunla böyle delilikler yapmayı seviyordum. Taksiye atlayıp Maltepe’ye gittim. Uzun bir süre geyik muhabbeti yaptık. Umut konudan konuya atlamayı sever, birden sana bir şey anlatacağım dedi. Anlatacaklarının bu kadar canımı acıtacağını bilseydim dinlemezdim şüphesiz, ama anlattı işte.

   Öznur diye bir kız arkadaşı varmış. Kızı seviyormuş, uzun bir süre çıkmışlar. Öznurla çıkmaya başlamadan önce Duygu diye bir kızla tanışmışlar. Kızdan ciddi anlamda hoşlanıyormuş, ama bir türlü birbirlerine açılamamışlar. Kız başkalarıyla çıkmış, Umut başkaları ile çıkmış, kavuşamamışlar birbirlerine. Bir gün bir arkadaş toplantısında Duygu ve Umut ciddi anlamda yakınlaşmış, Umut Öznur’u Duygu ile aldatmış. Ertesi gün gidip Öznur’a her şeyi itiraf etmiş. Kız tartışmış, bağırmış, hatta tokat atmış Umut’a. Duygu’yu aramış,kavga etmişler,kıyametler kopmuş. Sonrasında sular durulmuş, Öznur Umut’u affettiğini söylemiş,barışmışlar.

   Bir gün Umut ve Öznur kahvaltı yapacaklarmış, Umut daha erkenden buluşmak istemiş kızla, kızın evinin önüne gitmiş, aramış, kız evdeyim diye yalan söylemiş.Umut aşağı inmesini söylemiş ,kız evde olmadığından aşağı inememiş tabi. Umut civardaki kafelerin hepsine tek tek girmiş ve kızı başka bir erkekle yakalamış. Sinirlerine hakim olamayıp adamla çok kötü kavga etmiş, ortalığı birbirine katmış. Öznur böylece Umut’tan intikamını almış. Ayrılmışlar.

    Sonraki süreçte Duygu da Umut ile aynı bölümü kazanmış. Umut tesadüfen kızın adını listede görmüş, sonra arayıp tebrik etmiş. Tekrar görüşmeye başlamışlar, bir süre sonra da çıkmaya. Yaklaşık iki yıllık bir birliktelikleri olmuş. Bir gün çok kötü tartışmışlar, Umut o sıra içiyormuş, elinde bira şişesi varmış. O kadar sinirlenmiş ki şişeyi kızın kafasına fırlatmış. Kız şanslıymış ki kafasını teğet geçmiş. Kızı kolundan tutup bir köşeye çekmiş, bağırmaya başlamış. Öyle öfkelenmiş ki kıza bir şey yapmamak için koşarak o ortamdan uzaklaşmış. Kız Umut’u okulda her gördüğünde kaçar hale gelmiş. Umut yaptıklarından çok pişman olmuş, sonrasında çok acı çekmiş. Kıza yaptıklarını unutmamak, her gün hatırlamak için bileğine  kızın ikinci ismi olan yaprağın dövmesini yaptırmış. Okul bitmiş, sırf  İstanbul’dan uzaklaşmak için hemen askere gitmiş. İşin tuhaf tarafı o askerdeyken kız her gün onu aramış,ancak sonrasında araları yine bozulmuş. 2 yıldır hiç görüşmüyorlarmış.Anlatırken ona nasıl aşık olduğunu iliklerime kadar hissettim.

      Bir taraftan sinirlerine bu derece hakim olamayışını bilmek beni dehşet derecede korkuturken, bir taraftan da onun birine bu kadar delicesine aşık olduğunu görmek çok canımı acıttı. Ona olan duygularımı bile bile bana bunları neden anlattı bilmiyorum. O an Umut’a acıdığımı fark ettim. Sevgiye,aşka,insanlara olan inancını tamamen yitirmiş, acıdan yüreği katılaşmış bir adam vardı karşımda.Geleceğe dair bu anlamda hiçbir umudu kalmamıştı.
    
Bu çocuk bir muammaydı dostum, ne kadar istesem de çözemeyeceğimi bildiğim. Ne kadar karmaşıksa o kadar ilgimi çekiyordu işte. Anlaşılamayanı anlamaya çalışmak hobilerimden ya benim, vazgeçmedim. Umut’un sevdiği kızın kafasına şişe fırlatacak kadar sinirlerine hakim olamayışının, canavarlaşmasının sebeplerini düşündüm hep, onu anlamaya çalıştım.Ya kıskançlıktı ya da güvensizlikti bu öfke patlamasının sebebi. Başka ne olabilirdi ki? Sevince zarar veriyordu belki sevdiği insana, belki bu yüzden kimseyle beraber olmak istemiyordu. Sempati duyduğun adamla ilgili empati kurmak böyle bir şey olsa gerek J Ancak ruh sağlığı yerinde olmayan bir insanın yapacağı tarzda bir hareketi anlamlandırmaya çalıştım ya, helal olsun ne diyeyim.

     Çok güzel bir yüreğinin olduğuna inandırdım hep kendimi. Ne kadar katılaşmış olsa da derinlerdeki o cevheri ben açığa çıkaracak, onun yüreğine sahip olacaktım. Mutluluk altın tepside sunulmuyordu elbet, çabalamak lazımdı. Ben zaten hep zor işlerin insanıyım ya, kimsenin yapamadıklarını,kimsenin cesaret edemediklerini yapar,başarmanın hazzını yaşarım. Meydan okur, zorluklarla tek başıma savaşır ve kazanmanın hazzını yaşarım, yenilsem bile  küllerimden yeniden doğarım. Evren insana istediği değil,ihtiyacı olan insanları gönderirmiş.O insanlar bize acı çektirirler,bizi üzerler,canımızı acıtırlar ya da bizi mutlu ederlermiş.Böylece biz yaşadığımız tecrübelerle olmamız gereken insan olurmuşuz. İyi ya da kötü yaşadıklarım bana mutlaka bir şeyler katacaktı, deneyip görmek istedim.

      Doğum gününün  yaklaşıyor olması benim için bir güzel bir fırsattı. Önce işin en zor kısmı olan hediye faslı vardı. Hayatta onu en çok mutlu edecek şey bir bisiklete sahip olmaktı. Tanıştığımızdan beri bundan bahsediyordu zaten. Ancak istediği bisiklet ucuz bir şey değildi. Almak isteseydim alırdım ama sonrasını düşündüm hep. Beni hayal kırıklığına uğratmasından öyle korktum ki.Parayı çalışıp tekrar kazanabiliyorsun ama can kırıkları kolay geçmiyor işte.

      Onu tanıdığım zamandan beri hep baskılı ve yazılı t-shirt giydiğini gördüm. Hayran olduğu bir grup ya da sanatçı, izlediği bir dizi ya da sevdiği bir karakter bilsem ona göre bir şeyler bakacaktım ama mağaza gezerken hakkında çok bir şey bilmediğimin farkına vardım.Sonra Gezi parkı aklıma geldi, bizim için önemi büyüktü şüphesiz J Üzerinde değişik penguen baskıları olan ve direnişi simgeleyen güzel bir t-shirt aldım.

       Ancak sadece bir t-shirt ile geçiştirmeye gönlüm elvermedi. Onun hakkında bildiğim bir şey daha vardı :Futbolu seviyordu ve Fenerbahçeliydi. Fenerium’a gidip yeni sezon efsane çubuk formadan aldım. Onun beğenip beğenmeyeceği konusunda tereddütleri vardı ama benim içime sinmişti.

      Doğum gününün olduğu gün gece 12’de güzel bir mesaj atarak doğum gününü kutladım, o günü muhtemelen ailesiyle geçirmek isteyeceğini, bu yüzden kendisini rahatsız etmek istemediğimi ama ertesi gün güzel bir sofra kurarak kutlamak istediğimi söyledim.

      Ertesi gün telefonlaştık, bana geleceğini söyledi. Dışarı çıktım, alışveriş yaptım,sonra çok değişik uğurböcekli bir doğum günü pastası aldım,üzerine ‘iyi ki doğdun eşek herif’ yazdırdım .Bütün öğlen sonu yemek yapmakla uğraştım. Söylediği saatten daha geç geldi yine.
     
     Yemekten sonra zahmet etmişsin, uğraşmışsın,teşekkür ederim tarzında cümleler duymadım tabiî ki de. Kendisi için yemek hazırlamamın olağan bir şey olduğunu hissettirecek bir tavırla ellerine sağlık,güzel olmuş deyip kalktı masadan.Sonra hediyelerini verdim, özellikle forma çok hoşuna gitti, çok mutlu oldu. Bu kadar sevineceğini düşünmemiştim doğrusu. Sonra gidip içki aldık beraber. Pastası için mum ve maytapta almıştım ama istemedi, ‘sen kes getir yiyelim’ dedi. Başka birisine bu kadar özenerek bir şeyler yapsam havalara uçardı herhalde, Umut çok normal karşıladı. Belki bana öyle hissettirdi bilmiyorum ama yaşadığım hayal kırıklığı yüzüme de yansıdı bir anda. O anlatıyor ben dinliyordum.

      O kadar çelişkili konuşuyordu ki.Ailesine çok düşkün olduğunu söylerken, benim eve 20 dakıka mesafedeki evine 15 gündür gitmediğini, bu süreçte sadece 2 kez annesiyle telefonla görüştüğünü söylüyordu. Beyin ameliyatı geçirdiği için bazı fonksiyonlarını yitirmiş bir babanın ve anlattığına göre tam bir Anadolu kadını olan annesinin tek çocuğu olduğu halde onları neden ziyaret etmediğini sorduğumda çok agresif olduğunu, saçma sapan şeylere sinirlendiğini ve onlarla tartıştığını, belli bir yaştan sonra ailesi ile kalmaya tahammül edemediğini söylüyordu.

    Okulundan 3 yıl önce mezun olmuş, memurluk sınavından çok düşük puanla alım yapıldığı halde hiç çalışmayarak 2 kez sınava girmiş, hatta sınavdan sıkıldığı için erken çıkmış iki sınavdan da. Bu yılda laf olsun diye sınava girdi. Yakınları özel sektörde de kendisine iş buldukları halde çalışmak istememiş. Atölyede dayısının yanında karın tokluğuna çalışıyor  yıllardır. Ne düzenli bir geliri var,ne de sigortası yatıyor. Bu durum ailesini çok rahatsız ediyor, hatta eve gitmek istememesinin sebeplerinden birisi de bu ama onun umurunda değil.

      İleride emekliliğimi yatırırım, bir on yıl sonra da kendime bir eş bulur evlenirim,belki sonrasında bir çocuk yaparım dedi. Sonra bana ‘kaç yıl yatırınca emekli olabiliyorum?’ sorusunu yöneltince şok oldum. Hayatı ya da kendiyle ilgili yaptığı en küçük bir plan dahi yok.Sadece o günü yaşıyor fütursuzca,ertesi günü asla düşünmeden

    
Bir Umut’a baktım bir de kendime. Ne kadar deli dolu yaşasam, çılgın olsam da ayaklarım yere basar benim. Yıllarca bursla okudum, ailemden hiç para almadım, mezun olduktan hemen sonra işe başladım. Garantici bir yanım vardır, çok ayrıntısıyla olmasa da ilerisini düşünürüm hep. Çünkü düşersem kimsenin bana yardım etmeyeceğini bilirim, kimseden yardım isteyecek noktaya gelmek istemeyişimi de bilirim, o yüzden sağlam atmaya çalışırım adımlarımı. Onunla o kadar farklıyız ki bu anlamda. İşi olsa,ayakları yere basıyor olsa rahat olmak, fütursuzca günü yaşamak çok güzel elbet.Bir kere geliyoruz dünyaya,tadını çıkararak yaşamak lazım her anını.

     Muhabbet iyice ilerledikten sonra evli ve iki çocuğu olan dayısının 3 yıldır ilişkisinin olduğu kız arkadaşıyla bir kamp tatili ayarladıklarını, bana sürpriz yapmak istediğini,ancak dayısının kız arkadaşı istemeyince planın iptal olduğunu söyledi.Duyduklarım karşısında kulaklarıma inanamadım,ne diyeceğimi şaşırdım.Nasıl biriyle,nasıl bir münasebet içindeydim ben?Dayısının gayr-i meşru ilişkisini nasıl bu kadar normal karşılardı?Böyle bir durumu benim normal karşılamamı,hatta onlarla tatil yapmamı nasıl beklerdi?
    Hayata bakış açılarımızın farklı olması bir yana ahlak anlayışımızın da farklı olduğunu anladıktan sonra bir daha onunla görüşmek istemediğimin farkına vardım. Onunla yaşadığım bu ilişki beni mutsuz ve rahatsız hissettirmeye başlamıştı.
     Yaşadığımız ilişkinin beni duygusal anlamda yıprattığını ve bir daha görüşmek istemediğimi Umut’a anlattım.Anlayışla karşıladı.Medenice (!) başlayan adını bile koyamadığımız ilişkimiz medenice (!) sona erdi…

 



    

 

25 Temmuz 2013 Perşembe

Seni seviyorum...


Hepimiz varoluşumuza bir anlam ararız. Kundak ile kefen arasındaki şeyin adı ömürdür, hayat değil. Hayatı biraz da kendimiz yaparız demiş Murathan Mungan.Yerden göğe kadar haklı da bence.Öyle şeyler kattın ki bana,daha bir güzel yaşıyorum be bitanem…

   Yüreğin ne güzel be senin Umudum..Dokundukça dokunasım,sevdikçe sevesim geliyor.Keşke korkmasan,sende benim seni istediğim gibi istesen beni.Birbirimizin yüreklerinde yaşasak,birbirimize ait olsak…

   Bazen kalbinde sonu aşka çıkan her yolun önünü kesiyor,yeşeren her dalı katlediyorsun sanki.Yüreği acıdan taşlaşmış,aşka olan inancını tamamen yitirmiş bir adam oluyorsun.Ama bazen öyle güzel bakıyorsun,öyle tatlı öpüyorsun,öyle bir aşkla dokunuyorsun ki; yüreğime işliyorsun sevgini ilmek ilmek.O an evrende başka bir yerde oluyorum,başka bir boyutta,bambaşka bir zamanda.Açıyorsun böyle zamanlarda yüreğini,iniyorum o içimi yakıp kavuran en derin yerine.

    Hele o elimi tutup kalbinin üzerine koyduğun,kokumu içine çekerek öptüğün,sarılarak uyuduğun zamanlar var ya..Hiç bitmesin,gerçek olsun,hep olsun istiyorum.Sen gidiyorsun ya, ben çok güzel bir rüyadan uyandırılıyorum sanki.Ne arkadaşımsın,ne de sevgilim.Bir daha görüşeceğiz muhakkak,ama zamanı bilinmez.Ne istediğim zaman arayabiliyorum,ne de içimden geldiği gibi davranabiliyorum sana.Belli belirsiz,adını koymadığımız,koyamadığımız bir şeyler yaşıyoruz işte…

    Senin korkuların mı galip gelecek bu savaştan benim sabrım mı bilinmez.Gücüm yettiği yere kadar direneceğim senin için sevdiğim.Belki hiç okuyamayacaksın yazdıklarımı,hiç bilemeyeceksin seni ne kadar sevdiğimi ama olsun..Buradan haykırıyorum işte,seni çok ama çok seviyorum….

7 Temmuz 2013 Pazar

Arkadaşımsın artık...


Öyle şeyler hissediyorum ki senden ötürü, heybemde izah etmek için yeterli kelime yok sevdiğim.Yaşama telaşının en orta yerinde,hiç ummadığım bir zamanda ve olabilecek en güzel şekilde çıktın karşıma.Gerçek olamayacak kadar güzeldi her şey.Öyle güzel bakıyordun ki, gözlerinde yüreğini görüyordum,içime işliyordun ilmek ilmek.Zaman yoktu artık,senle geçen zaman vardı.Ruhum da kalbimde tamamen sana aitti ,yoktu bana kalan herhangi bir şey.Benim kadar özgürlüğüne düşkün birini rahatsız etmesi gereken bu esaret aksine beni mutlu ediyordu.Meğer ne çok istiyormuşum birine yüreğime vermeyi ve birinin yüreğine sahip olmayı…Biriyle bir olmayı…

    Öyle iyi anlaştık,yanında kendimi o kadar güzel hissettim ki.Yaşarım lan dedim bu adamla,bir ömür boyu yaşarım.Gözlerimin içine bakıp seni çok seviyorum dediğin an dünya üzerinde sahip olabileceğim hiçbir şeyin yüreğine sahip olmak kadar beni mutlu edemeyeceğini anladığım andı.

   Sana dokunmak,seni hissetmek,seni öpmek..Nasıl büyük bir zevk,nasıl bir haz..Bu duygunun karşılığı yok,bu duygu emsalsiz…Diğerleri için sıradansın belki,benim içinse eşsiz…Adın huzur,adın Umut,adın aşk…

   Doğru insanlardık belki birbirimiz için ama senin için doğru zaman değildi.Olsaydı ne güzel olurdu be sevdiğim,ne güzel olurdu be bitanem.Ama yapamadık işte.Hazır değilim,yapamıyorum dedin,henüz yeni başlamışken bitirdik.

   Bitirmekle bitmiyor işte.Yoksa yanmazdım böyle,özlemin kokmazdı buram buram,dinlemezdim yüreğimi delip geçen şarkıları,hatırlamazdım seninle geçirdiğim o kısacık zamanı.İçimi yakıp kavurmasaydı ateşin,elin elimde,gözün gözümde,yüreğin yüreğimde olsaydı keşke.Benim olsaydın..Ne çok isterdim,neler vermezdim bilemezsin.Arkadaşımsın artık.Gördüğümde yüreğim yerinden fırlayacak gibi olsa da,her an seni düşünüp,seni yaşıyor olsam da arkadaşımsın işte..

   Çok seviyorum ulan ben seni!!!

14 Mart 2013 Perşembe

Masumiyet

Ne zaman masumiyetini yitirecek içimdeki çocuk?Ne zaman insan denilen o canlının kirlenmiş bir mahlukat olduğunu anlayacak?Kaçıncı yenilgiden,kaçıncı hayal kırıklığından sonra?Daha kaç kez yanılacağım?Daha kaç kez bu kadar yanıldığım için kendime kızacağım?Kaçıncı kere koyup kenara gelmişimi geçmişimi,her şeyi geride bırakıp yeniden birisine inanacağım,yeniden umut bağlayacağım?
Neden her şey bu kadar sahte?Neden gerçek olduğunu sandığımız her şey yalan?Geçen her saniye yeni bir gerçeği öğretmekle birlikte masum olan bir şeyi kirletiyor sanki.Gerçeğin soğukluğunda üşümeye başlıyorum yavaş yavaş.Beyazlar siyaha dönüyor,temiz olan her ne varsa kirleniyor,ürperiyorum.Can kırıkları batıyor yüreğime,ruhum sancıyor.Bir gerçek arıyorum yaşama yeniden tutunmak için.Belki dostluk,belki aşk,belki kardeşlik,belki ana,belki baba...Bulamıyorum...
Yalanlar söylüyorum kendime inanması kolay olanlarından.İstediğini yaptırmak için bir çocuğa şeker verip kandırmak kadar kolay ruhumu avutmak.Yalanlara inanmadan olmuyor işte yaşamak.Benimkisi kaybedeceğini bile bile ölümüne savaşmak.Söyle olur mu kirlenmediğim için ağlamak?Olur mu masumiyeti için yüreğimi suçlamak?

3 Ekim 2012 Çarşamba

Hilalim'e...


Hayatıma anlam katan deli kız…Gidiyorsun işte..Kalbimde kalacaksın,yüreğimde olacaksın,hep hatırlanacaksın safsatalarını bırakıyorum şimdiden..Eskisi kadar yakınımda olamayacaksın işte!.Canım istediğinde göremeyeceğim,iş çıkışı Kadıköy’de içmeye gidip,dönüşte kafamız güzel aynı yatakta yatamayacağız,akşam bize yemeğe geliyorsun lan diye mesaj atamayacaksın artık.Ve daha neler neler…

      Bir Büyükada macerasıyla başlamıştı her şey.Çok çabuk kaynaşmış,çok iyi anlaşmıştık.Birimiz leb demeden diğerimiz anlıyorduk leblebiyi J Beraber güldük,beraber kahkahalar attık,beraber saçmaladık,dertleştik,ağladık,üzüldük,küfrettik,isyan ettik…İçimizden ne geliyorsa öyle yaşadık,şeffaftık,çok dürüsttük birbirimize.Desteğimdin,dostumdun,arkadaşım,sırdaşımdın benim.Yakınımda olamayacağını bilmek nasıl canımı acıtıyor anlatamam.Senin için her şey güzel olsun,yeni bir başlangıç olsun,çok mutlu ol fıstığım.Ama…Ama işte…Özleneceksin,hem de çok özleneceksin.Yokluğunu fazlasıyla hissedeceğim.Dostluğunu,arkadaşlığını,sadakatini,sevgini,merhametini,hoş sohbetini,gülen yüzünü çok ama çok özleyeceğim fıstığım.

      Kocaman ama dolu dolu geçen bir yaz tatilim oldu sayende.Her bir günü ayrı bir güzel,ayrı bir keyifliydi benim için.Kendimi buldum sayende,içimdeki potansiyeli ortaya çıkardın desem yeridir.Çok güzeldi be fıstığım…

     Keşke hep burada kalsan,hep bizimle olsan,gitmesen hiç,bırakmasan bizi….

     Nerede olursan ol,yeter ki mutlu ol canım..Her şey gönlünce olsun.Çok ama çok mutlu ol.Her nerede olursan ol,seni çok ama çok sevdiğimi bil…

28 Ağustos 2012 Salı

Bir Memleket Arası


Uzun zaman oldu beyaz cam karşısına geçip içimi dökmeyeli. Bu uzun zaman içerisinde kısa bir memleket ziyareti yapıp döndüm güzel İstanbul’uma. Küçük bir kültürel şok yaşadım ama. Tam özgürlüğüme kavuşmuş, kendimi bulmuşken bir ‘memleket arası ‘vermek tuhaf oldu tabi. Özgürlük; Yapmayı istediğim her şeyi, kimseye hesap vermeden, açıklama yapmak zorunda kalmadan yapabilmekti benim için. Özgür olduğum kadar, kendim olabildiğim kadar mutluydum çünkü ben. Özgür olamadığım o topraklara da, kendim olmamı kabullenemeyen memleketim insanına da ait  hissedemedim kendimi.

      Hayat seçimlerden ibaret şüphesiz. Kimilerinin doğdukları toprak ölene kadar yaşadıkları, asla kopamadıkları  yer oluyor, kimileri içinse sevdikleri insanları ziyaret etmek için zaman zaman uğradıkları bir coğrafya. Zamanla oturuyor hayat görüşünüz. Eğer şanslıysanız yaşadığınız yeri, beraber vakit geçirmek istediğiniz insanları seçebiliyorsunuz. Değilseniz elinizdeki imkanlarla mutlu olmak için çabalıyorsunuz. Esasen bir yeri yaşanılır kılan en önemli unsur insanlar. Onlar hayatınıza bir şeyler katabildiği ölçüde yaşadığınızı hissediyor, hayattan zevk alıyorsunuz. Güzel bir coğrafyada da yaşıyor olsanız, gördüğünüz güzellikleri paylaşacağınız dostlarınız, zamanınızın güzel geçmesine vesile olacak arkadaşlarınız olmadığı sürece hayatınız anlamsızlaşıyor.

      Ben, seçeneklerin çok kısıtlı olduğu, insanların kıyafetlerinin, siyasi ve dini görüşlerinin, ilişkilerinin, kısacası hayatlarının diğer insanlar tarafından acımasızca eleştirildiği, zaman zaman kınandığı, saçma nedenlerle insanların mimlendiği bir coğrafyada büyüdüm. Topluma göre doğru olan şey (!) o toplumda yaşayan insanlara göre de doğruydu. Sorgulamadan, irdelemeden kabullenmişlerdi her şeyi. Neden sorgulasınlardı ki? Gerçekler sunulmuştu zaten onlar hiç çabalamadan, ataları öyle olsun istemişti. Neden beyinlerini yorup kendi doğrularını oluştursunlardı ki? Bu yüzden kendilerinin ak dediklerine kara diyen herkesi marjinal olmakla ya da dinsizlikle itham edip dışladılar.

       İnsan; siyasi, dini görüşünün, hayat felsefesinin, yaşam tarzının dışında etten kemikten yaratılmış bir canlıydı oysa. Değişmeyen, ama bir gün son bulacak tek gerçek insanın bir ‘canlı’ olmasıydı, varlığıydı. Ama insanlar nedense bu gerçeği göz ardı edip, değişen her şeyimizle yargıladılar bizi.

     Teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanan bizler , bizim gibi düşünebilen insanların da var olduğunu öğrenince seçimimizi yaptık,coğrafyamızı değiştirdik ve kendi çevremizi oluşturduk.

     Şimdi kendi küçük çevremde, beni ben olduğum için seven dostlarımla çok ama çok mutluyum. İyi ki varsınız. Hilal’im , Serap’ım ,Ayşenur’um, Ozan ,Veysel, Esin, Bahadır…(Sadece Hilal ve Serap okuyabilecek yazdıklarımı ama olsun.Hepinizi çok ama çok seviyorum)