3 Ekim 2012 Çarşamba

Hilalim'e...


Hayatıma anlam katan deli kız…Gidiyorsun işte..Kalbimde kalacaksın,yüreğimde olacaksın,hep hatırlanacaksın safsatalarını bırakıyorum şimdiden..Eskisi kadar yakınımda olamayacaksın işte!.Canım istediğinde göremeyeceğim,iş çıkışı Kadıköy’de içmeye gidip,dönüşte kafamız güzel aynı yatakta yatamayacağız,akşam bize yemeğe geliyorsun lan diye mesaj atamayacaksın artık.Ve daha neler neler…

      Bir Büyükada macerasıyla başlamıştı her şey.Çok çabuk kaynaşmış,çok iyi anlaşmıştık.Birimiz leb demeden diğerimiz anlıyorduk leblebiyi J Beraber güldük,beraber kahkahalar attık,beraber saçmaladık,dertleştik,ağladık,üzüldük,küfrettik,isyan ettik…İçimizden ne geliyorsa öyle yaşadık,şeffaftık,çok dürüsttük birbirimize.Desteğimdin,dostumdun,arkadaşım,sırdaşımdın benim.Yakınımda olamayacağını bilmek nasıl canımı acıtıyor anlatamam.Senin için her şey güzel olsun,yeni bir başlangıç olsun,çok mutlu ol fıstığım.Ama…Ama işte…Özleneceksin,hem de çok özleneceksin.Yokluğunu fazlasıyla hissedeceğim.Dostluğunu,arkadaşlığını,sadakatini,sevgini,merhametini,hoş sohbetini,gülen yüzünü çok ama çok özleyeceğim fıstığım.

      Kocaman ama dolu dolu geçen bir yaz tatilim oldu sayende.Her bir günü ayrı bir güzel,ayrı bir keyifliydi benim için.Kendimi buldum sayende,içimdeki potansiyeli ortaya çıkardın desem yeridir.Çok güzeldi be fıstığım…

     Keşke hep burada kalsan,hep bizimle olsan,gitmesen hiç,bırakmasan bizi….

     Nerede olursan ol,yeter ki mutlu ol canım..Her şey gönlünce olsun.Çok ama çok mutlu ol.Her nerede olursan ol,seni çok ama çok sevdiğimi bil…

28 Ağustos 2012 Salı

Bir Memleket Arası


Uzun zaman oldu beyaz cam karşısına geçip içimi dökmeyeli. Bu uzun zaman içerisinde kısa bir memleket ziyareti yapıp döndüm güzel İstanbul’uma. Küçük bir kültürel şok yaşadım ama. Tam özgürlüğüme kavuşmuş, kendimi bulmuşken bir ‘memleket arası ‘vermek tuhaf oldu tabi. Özgürlük; Yapmayı istediğim her şeyi, kimseye hesap vermeden, açıklama yapmak zorunda kalmadan yapabilmekti benim için. Özgür olduğum kadar, kendim olabildiğim kadar mutluydum çünkü ben. Özgür olamadığım o topraklara da, kendim olmamı kabullenemeyen memleketim insanına da ait  hissedemedim kendimi.

      Hayat seçimlerden ibaret şüphesiz. Kimilerinin doğdukları toprak ölene kadar yaşadıkları, asla kopamadıkları  yer oluyor, kimileri içinse sevdikleri insanları ziyaret etmek için zaman zaman uğradıkları bir coğrafya. Zamanla oturuyor hayat görüşünüz. Eğer şanslıysanız yaşadığınız yeri, beraber vakit geçirmek istediğiniz insanları seçebiliyorsunuz. Değilseniz elinizdeki imkanlarla mutlu olmak için çabalıyorsunuz. Esasen bir yeri yaşanılır kılan en önemli unsur insanlar. Onlar hayatınıza bir şeyler katabildiği ölçüde yaşadığınızı hissediyor, hayattan zevk alıyorsunuz. Güzel bir coğrafyada da yaşıyor olsanız, gördüğünüz güzellikleri paylaşacağınız dostlarınız, zamanınızın güzel geçmesine vesile olacak arkadaşlarınız olmadığı sürece hayatınız anlamsızlaşıyor.

      Ben, seçeneklerin çok kısıtlı olduğu, insanların kıyafetlerinin, siyasi ve dini görüşlerinin, ilişkilerinin, kısacası hayatlarının diğer insanlar tarafından acımasızca eleştirildiği, zaman zaman kınandığı, saçma nedenlerle insanların mimlendiği bir coğrafyada büyüdüm. Topluma göre doğru olan şey (!) o toplumda yaşayan insanlara göre de doğruydu. Sorgulamadan, irdelemeden kabullenmişlerdi her şeyi. Neden sorgulasınlardı ki? Gerçekler sunulmuştu zaten onlar hiç çabalamadan, ataları öyle olsun istemişti. Neden beyinlerini yorup kendi doğrularını oluştursunlardı ki? Bu yüzden kendilerinin ak dediklerine kara diyen herkesi marjinal olmakla ya da dinsizlikle itham edip dışladılar.

       İnsan; siyasi, dini görüşünün, hayat felsefesinin, yaşam tarzının dışında etten kemikten yaratılmış bir canlıydı oysa. Değişmeyen, ama bir gün son bulacak tek gerçek insanın bir ‘canlı’ olmasıydı, varlığıydı. Ama insanlar nedense bu gerçeği göz ardı edip, değişen her şeyimizle yargıladılar bizi.

     Teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanan bizler , bizim gibi düşünebilen insanların da var olduğunu öğrenince seçimimizi yaptık,coğrafyamızı değiştirdik ve kendi çevremizi oluşturduk.

     Şimdi kendi küçük çevremde, beni ben olduğum için seven dostlarımla çok ama çok mutluyum. İyi ki varsınız. Hilal’im , Serap’ım ,Ayşenur’um, Ozan ,Veysel, Esin, Bahadır…(Sadece Hilal ve Serap okuyabilecek yazdıklarımı ama olsun.Hepinizi çok ama çok seviyorum)

12 Ağustos 2012 Pazar

Hilalim'e :)))

     Fıstığım,can dostum,dert ortağım,sırdaşım,bir tahtası eksik arkadaşım,Hilalim.On gün kadar ayrı kalacağız birbirimizden.(Bedenler ayrılacak sadece,yüreklerimiz bir :P)Şu an her ne kadar yan odada,benim yatağımda uyuyor olsan da şimdiden seni özleyecek olmanın hüznü çöktü yüreğime.Seni tanıdığım ilk günden beri 'ciddi'olamıyorum ben.Tamam mayanda vardı zaten,ciddiyetsizsin kızım diyorsun bu satırları okurken ama sen ortaya çıkardın tüm ciddiyetsizliğimi :))Tanıştık,hemen kaynaştık,kafa nereye biz oraya moduna girip,İstanbul kazan biz kepçe,oradan oraya dolaştık.Hadi yapalım dediğimiz an yaptık,dağıtalım dediğimiz an dağıttık.Kasap Mehmet amca,terzi Ayşe teyze,manav Hakkı abi ne der diye düşünmedik içimizden ne geliyorsa yaşadık :))) Bazen yaramaz birer çocuk olduk,bazen ergen birer kız,bazen olgun birer kadın...Yeri geldi alayına sövdük içerken,yeri geldi mutluluktan dağıttık.Yeri geldi bu gece olduğu gibi absürd müzikler dinledik.Spice Girls'ün 'I wanna be'parçası ile başlayıp, Metallica ,3 Doors Down ,Norah Jones ve REM dinledikten sonra Balıkesir çiftetellisi ile göbek atıp,mezdeke ve kolbastı ile geceyi sonlandırdık.Uykum gelmiyor olsa daha neler anlatacağım neler :)))
       Seninle saçmalamayı,dağıtmayı,içmeyi,dertleşmeyi,muhabbet etmeyi,yemek yemeyi,kısacası seninle yaptığım her şeyi çok özleyeceğim.Yokluğunu fazlasıyla hissedeceğime emin ol.Tanıştığımız günden beri bana yaşattığın bütün güzellikler için milyonlarca teşekkür ederim canım.İyi ki varsın.'Burnumda tütüyorsun kuzum,bitsin bu hasret,gel artık'diyeceğin o 'an'ı sabırsızlıkla bekliyorum olacağım.Metronun Darüşşafaka durağında da yüksek sesle söylemiştim,şimdi de söylüyorum :Seni çok ama çok seviyorum!!!
     

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Benden Öte,Benden Ziyade .....


         Uzun zaman oldu beyaz cam karşısına geçip size içimi dökmeyeli.Anlatacak o kadar şey var ki.Nerden başlasam,nasıl anlatsam bilemedim işte.Hayatımda önemli değişiklikler oldu aslında.Uzun zamandır gerçekleştirmek isteyip ertelediğim Greenpeace’e üye olma isteğimi gerçekleştirdim,artık bende bir Greenpeace bağışçısıyım!!!Bununla da yetinmedim tabi.Ne zamandır enerjimi ve zamanımı yararlı işler için harcamanın yollarını arıyor,nereden başlayacağımı bilemiyordum.Geçenlerde TV’de bir kanaldan diğer bir kanala gezinirken Nasuh Mahruki’ye rastladım.Tuhaf olacak belki ama TRT’de bir yemek programına davetliydi.Dağcılık yaptığım yıllarda idolümdü kendisi.Programı can kulağı ile dinlerken sayın Mahruki’nin ağzından bal damlıyor dedirtecek türden güzel cümleler döküldü:’AKUT sadece bir arama kurtarma ekibi değil artık,sosyal sorumluluk projeleri yürüten bir grubumuz da var’ demez mi?Vakit kaybetmeden internetten araştırma yaptım,üyelik başvurusunda bulundum.Nasıl heyecanlandığımı anlatamam,arkadaşlarım gayet iyi biliyorlar ama J)))

        Kısa süre sonra bir oryantasyon eğitimi yaptılar Şişli’deki AKUT Genel Merkezi’nde.Hem merkezi gezmiş oldum,AKUT üyelerinin çalışma şartlarını gördüm,merak ettiklerimi sordum,hem de grup üyeleri ile tanıştım  (Genel merkez bahçesinde yaşayan klavye,Neptün ve Plüton isimli üç yavru kedi ve kendisini panter zanneden anne kediyle de tanıştık,söylemeden geçemeyeceğim )Ekip gerçekten çok keyifli,aynı dili konuşabildiğim insanlarla güzel projelere imza atacak olma fikri beni öyle heyecanlandırıyor ki.Enerjime enerji kattı adeta,bomba gibiyim şu an!!!Gelen üyeler de oldukça enerjik,istekli,umutlu.Her şeyden önemlisi gelen herkes çıkar gözetmeksizin,gönüllü olarak geliyor.Zamanını belki gezerek,eğlenerek,tembellik yaparak geçirebilecekken yardıma ihtiyacı olan insanlar için,hayvanlar için,toplumsal ya ekolojik sorunlar için oradalar, hem de gönüllü olarak.
      Yaklaşık iki hafta sonra bir oryantasyon daha vardı.Grup koordinatörleri ikinci oryantasyona da katılmamı istediler,çünkü beraber çalışma yapacağımız ‘Engellerin Ötesinde’ derneğinin kurucu üyeleri de  katılacaktı  ikinci toplantıya.İkinci oryantasyon çok daha keyifli geçti.Dernek kurucuları yıllardır Metin Sabancı Spastik Çocuklar Vakfı’nda,Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nda ve aynı amacı güden birçok kuruluşta görev almışlar,sonrasında kendi derneklerini kurup,faaliyete geçmişler.Deneyimlerinden,yaptıklarından ve yapacaklarından bahsettiler toplantıda.Fikir alışverişinde bulunduk,bizler de kendi yapmak istediklerimizden bahsettik.İki saat kadar süren toplantının nasıl geçtiğini anlamadım bile,o kadar mutluydum ki orada olmaktan.Yeniden doğmuş, kendimi yeniden bulmuş gibi hissediyorum adeta.Bir an evvel projelere başlamak için sabırsızlanıyorum.Engelli olan ,ölümcül bir hastalıkla savaş veren ya da yardıma ihtiyacı olan çocuklar için küçükte olsa bir şeyler yaptığımda,yüzlerinde ufacık bir gülümsemeye sebep olduğumda dünyanın en mutlu insanı olacağım eminim.

     AKUT haricinde hayatımdaki önemli gelişmelerden biri de içimde büyüttüğüm o zehirli sarmaşıktan kurtulmuş olmam.Bitti artık,tamamen bitti…Açık yüreklilikle söyleyebiliyorum.Ne özlem kaldı içimde,ne sevgi,ne de kızgınlık…Hepsi bitti.Zaman sardı yaralarımı,ilaç oldu.Tecrübe haneme yazıldı hepsi bir bir.Ama artık acıtmıyor canımı,içim yanmıyor.Meğer ne çok büyütmüşüm gözümde,nerelere koymuşum;aslında hiç gelmemiş birinin gidişine yas tutmuşum.İlk zamanlar her geçen gün daha çok özleyeceğim,daha çok canım yanacak sanıyordum.Nasıl baş edeceğime dair hiçbir fikrim yoktu.Güçlü görünmeye çalışıyordum ama öyle değildim.En çok eğlendiğim günlerin sonunda dahi,uyumadan önce dökülen göz yaşlarım vardı benim.İçimdeki acı, acı olmaktan çıkmış ızdıraba dönmüştü,her geçen gün yakıyordu canımı.Ama artık bitti.İçimdeki boşluğu öyle güzel sevgilerle doldurdum ki ben,yokluğu hiç acıtmıyor artık canımı.Ne zaman ki soru sormayı ,mantıklı cevaplar aramayı bırakıp durumu tamamen kabullendim işte o zaman unuttum,işte o zaman söndü içimdeki ateş.

   Artık yeni bir ben var,benden öte benden ziyade….

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Masallar...


          Çocukken masallarla uyutulmadım belki, annem geceleri saçlarımı okşayarak uyutup, sabahları yanağıma küçük bir buse kondurarak uyandırmadı beni. Sevgisini öperek, koklayarak göstermeyen ama çok fedakar, çok merhametli, pamuk kalpli bir anne babaya sahiptim ben. Paraya asla tamah etmezdi babam. Dürüsttü, erdemliydi, prensipli adamdı. Baba gibi babaydı işte. Annem yüreği çok geniş bir kadındı. Sabrına, merhametine, çalışkanlığına hayrandım.

     Hemen her gün ufak tefek de olsa bir fikir çatışması yaşardı annem babamla. Babam mülayim adamdı, sabretmesini bilir, alttan alır, son raddeye kadar susardı. Annem içini döktükçe rahatlayacak sanırdım, ama öfkesi babamın suskunluğu karşısında daha da artardı. Çoğu büyük tartışmalarında babam annemi sakinleştirerek kendisini ifade etmeye çalışır, annem onu dinlemiyorsa bir süre bekler, olmazsa evden birkaç saat uzaklaşırdı. Bazen birkaç gün süren suskunlukları olurdu. Bu suskunluk onları üzmekle kalmaz, bizimde sinirlerimizi tahrip ederdi.

    Hangi konuda anlaşmazlık yaşarsalar yaşasınlar, ikisini birbirine bağlayan ve asla vazgeçemeyecekleri bir nokta vardı : Evlatları…Hep en iyisi olmaya, hep en iyisini yapmaya çalıştılar yıllarca. Hafızam hatırladıkça gözyaşı pınarlarımı dolduran anılarla dolu. Bana geçmişimden kalan en büyük miras, en büyük servet yaşattıkları…

    Daha 5,5 yaşındayken tutturmuşum okula gitmek istiyorum diye. Öyle bir inatla istiyormuşum ki annemler bizim ilçedeki ilkokulda öğretmenlik yapan yengemle konuşmuşlar, anlatmışlar durumu.Ne desek dinletemiyoruz,illa ki gideceğim diye tutturdu demişler. Yengem okul müdürüyle konuşmuş, yaşım tutmuyormuş ama zor bela ikna etmiş ,bir süre kayıtsız gelsin,hevesi kaçar demiş müdüre. Ama ne mümkün? Ben sınıftakilerden daha önce okuma yazma öğrenip, kırmızı kurdelayı takınca önlüğüme kayıt yapmak zorunda kalmışlar. 

    Okula başlamaya başlayacağım ama ciddi bir sorunum var: Önlüğüm yok. İşin trajik tarafı babamların önlük alacak paraları da yok. Sen birkaç gün gündelik kıyafetlerinle git, biz sonra alırız diyorlar ama nafile. Her şey kuralına uygun olmalı, okula önlüksüz, çantasız gidilmez bir kere diyorum bağıra bağıra J Annem çaresiz para bulup buluşturuyor, gidiyoruz kumaş alıyoruz beraber. Canım annem sabaha kadar uykusuz kalıp, beni okulun ilk günü önlükle okula göndermek için dikiş dikiyor. Sabah uykusuzluktan gözleri şişmiş, yorgun, bitkin ama yüzünde sıcacık bir gülümsemeyle uyandırıyor beni. Güzel bir kahvaltı yaptırıyor,önlüğümü giydiriyor, yine kendisinin yaptığı dantelden yakalığı takıyor,saçlarımı özenle tarayıp bayramda aldığımız  kırmızı kurdelalı tokalarımla saçlarımı topluyor ,kırmızı papuçlarımı da giydirip, babamın elinden tutup okula gidişimi izliyor…

     Hiç unutamadığım, eminim ki hiç unutamayacağım anılarımın başında gelir okulumun ilk günü. Hayat cefakar annemin diktiği önlük ve canım babamın o ‘ilk’gün beslenme çantama koymam için aldığı bir kutu süt, bir paket bisküvi ve bir çikolatayla başladı benim için...

    Çıktığımız ilk yol her şeyin mükemmel olacağına dair bir inançla, bitmek tükenmek bilmeyen bir umutla başlar . Hayallerin sınırı yoktur adeta. Hemen oracıkta başkahramanımızın kendimiz olduğu bir masal yazar, mutluluklar ülkesinde yaşarız, ta ki cadılar, tanımlayamadığımız tuhaf yaratıklar karşımıza çıkıp mutluluğumuzu bozana kadar. İşler ters gitmeye başladığında bizde başka bir yol aramaya, dolayısıyla masalı değiştirmeye başlarız. Girdiğimiz ikinci yolda mükemmel olmasa da mükemmele yakın bir inanç  ve azalması muhtemel bir umutla başlarız bu kez . Yaşadığımız ilk hayal kırıklığıdır çünkü. Belki sonrasında ikinci ,belki üçüncü, belki 50.yola gireriz. Bazen tekrar tekrar hayal kırıklıkları yaşar, bazen üst üste zaferler kazanırız. Bazen tamamen dibe vurur, cehennemin dibinde bir yer bulur ,tükenmiş umutlarla orada  yaşar,bazen mutluluk sarhoşu olur bulutların üstüne çıkarız.

      Şunu unutmayalım ki hepimizin bir masalı var ve hepimiz kendi masalımızın kahramanıyız. (Her ne kadar masallarla büyütülmemiş olsam da :)) Bırakın masalın konusu değişsin,kişiler değişsin,mekanlar değişsin,acılar olsun,mutsuzluklar olsun,hüzün olsun,aşk olsun,sevgi olsun,kahkahalar,tebessümler olsun masalınızda..Hiçbir masal mutsuz sonla bitmez, yeter ki mutlu olacağınıza dair inancınız,umudunuz tam olsun...Yeni doğan her gün yaşadığınızı hissettiğiniz ilk gün kadar güzel olsun...


21 Temmuz 2012 Cumartesi

'Umut'

   Aşka olan inancımı tamamen yitirmişken çıkmıştın karşıma.Korkularımdan arındırmış,inancımı tazelemiş,umut tohumları serpmiştin yüreğime.Yeniden doğmuştum küllerimden.Bayramda başucuna yerleştirerek sabahladığı yeni kıyafetlerini giyinip,babasından aldığı harçlıkla dünyanın en mutlu insanı olan bir kız çocuğundan farkım yoktu aslında.Nedenini anlayamadığım limitsiz bir mutluluk,yüzümde hiç eksilmeyen aptalca bir gülümseme,aklımda hep o...
   Geleceğe dair harika vaatler,kurulan mükemmel hayaller,yapılması belki zor ama içimizdeki o büyük aşkla kesin tutarız diyerek verdiğimiz sözler,içimizdeki heyecanın yaptığı baskıya dayanamayarak yerinden fırlamasından korktuğumuz bir kalp...Ve daha niceleri...
   Meğer ne çok istiyormuşum bir başkası ile 'bir'olmayı,onun yüreğinde bir yer açıp sonsuza dek orada kalmayı,iyi ya da kötü her ne varsa hayata dair onunla paylaşıp onun dünyasına ait olmayı,sadece ikimize ait bir dünya kurmayı...
    Ben kendimi onun yüreğine bırakmışken ,sonsuz maviliklere kanat çırpan bir kuşun kendini gökyüzüne bıraktığı gibi,o çoktan yüreğini kapatmıştı ikimize.Son yazışmamızda da dediği gibi onun korkuları,bırakamadığı alışkanlıkları,alıştığı bir yanlızlığı vardı.Ha bir de ilişki yürütemiyordu.Ben bunları öğrendiğimde yüreğim onun yüreğine çoktan dokunmuş,eşruhumu bulduğuma çoktan inandırmıştım kendimi.Henüz bir ilişkiye hazır değilken,kendinden emin değilken çıkmış karşıma,boyundan büyük sözler vermiş,vaatlerde bulunmuş,benim için çabalamış,hediyeler göndermiş,jestler yapmış,beni yeniden aşka inandırmıştı.Benim ona gerçekten bağlandığımı,onunla bir gelecek düşündüğümü anlayınca da ansızın çıkıp gitmişti hayatımdan.Bob Marley'in dediği gibi 'İnsanların çoğu büyük bir aşk isterler,o aşk kendilerinde verildiğinde de bunu kaldıramaz kaçar giderler.'
     Zaten ayrılığı bir süredir koymuştu kafasına,uzaklaşmıştı benden.Şimdi bakınca daha net görebiliyorum resmi.O benden uzaklaştıkça,ben sevilmediğimi düşünüyor,çabalıyor,emek sarfediyor,karşılığını alamayınca da hırçınlaşıyordum.Hırçınlaştıkça da tartışıyorduk tabi.Son tartışmalarımızdan birinde olmuyor artık,ben seni seviyorum sende beni ama yürütemiyoruz demişti. Ve terketmişti beni...
    Sıradan ayrılıklar gibi olmadı bizimkisi.Günlerce süren tartışmalar,sorunlarımızı konuşalım,çözmeye çalışalım ya da ne bileyim bir şans daha verelim, zamana bırakalım gibi öneriler olmadı hiç.Beklemediğim bir anda,kafamda onlarca soru işareti,yüreğimde hala adını koyamadığım tarifsiz bir acıyla bıraktı gitti beni.
   Yıllar önce bir arkadaşım 'bir insana verebileceğin en büyük ceza umuttur'demişti.O an anlamamıştım onu,saçma gelmişti.İnsanı hayata bağlayan,yaşamını sürekli ve güzel kılması için zorunlu olan duygu değil miydi umut?Nasıl olur da ceza olurdu?Nasıl olur da can yakardı?Şimdi çok daha iyi anlıyorum.Umudunu kaybetmiş birine tutamayacağın sözlerle yeniden umut verirsen canını fena yakarsın.Aşk bu acıtır..Aşk yakar..Oyunu kaybettiğinde alacağın ceza,ödeyeceğin bedel çok büyük olur.Oyunu oynamak belki aylar alır,ama kaybetmenin acısına alışmak yıllar sürebilir.Siz siz olun kendinizden emin değilseniz asla ama asla yüreği gerçekten olan biriyle bu kadar tehlikeli bir oyuna girişmeyin.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Yaşamak güzel!!!

    Dün, daha ilk karşılaştığımda müthiş bir enerji aldığım,çok sempatik ve samimi bulduğum bir arkadaşımla ikinci buluşmamızı gerçekleştirdik.Hani bazı insanlar vardır yıllarca görüşsende sana hep yabancı kalır,bazılarını da sadece birkaç kez görür ancak yıllardır tanıyormuş hissine kapılırsın.Serap da sanki o yıllardır tanıdığım insanlardan biri benim için.O kadar iyi geldi ki onunla muhabbet etmek.Uzun uzun konuştuk.Hayata,erkeklere,ilişkilere dair herşeye değindik.Birbirimize saatlerce hikayelerimizden bahsettik.Öyle tanıdık ki yaşadıklarımız.Ne kadar farklı olsa da ırkımız,rengimiz,memleketimiz,görünümümüz,mesleklerimiz,yaşadıklarımız,aslında hepimiz aynıyız.Hikayeler ve kahramanlar farklı,ama alınacak dersler aynı.Aynı acıları çekiyor,aynı şeylere üzülüyoruz.Kimimiz daha az,kimimiz daha çok.Kimimiz içselleştiriyor olayları,atlatması uzun zaman alıyor,kimimizse bir sayfayı çok geçmeden kapatıp,bir diğer sayfaya çabucak geçebiliyor.Zaman geçtikçe yaşadıklarımıza yüklediğimiz anlamlar da değişiyor.Anladıklarımız bir kenara da,esas problem anlayamadıklarımız,belki de hiç anlayamayacak olduklarımız.
       Hiçbirimiz bir kaç saniye sonra ne olacağını bilemiyoruz şu hayatta.Hepimiz birilerinin filminde rol alıyoruz konuk oyuncu olarak.Kimimiz figüran oluyor,kimimiz sıradan bir oyuncu,kimimizse başrol oynuyor.Ancak senaryoyu bilmiyoruz hiç birimiz.Bir sonraki sahnede ne olacağını ancak tahmin edebiliyoruz.Tabi tahminler her zaman gerçekleşenlerle bire bir örtüşmüyor,hatta çok daha farklı olabiliyor.Bazen ağzınızı açıkta bırakacak kadar şaşırtıcı,bazen de bu muydu yani dedirtecek kadar alalade...Bazen film bitti zannediyorsunuz,sonra bir bakmışsınız yönetmen sizin için birden fazla son yazmış,yine yollarınız kesişmiş başrol oyuncusuyla ya da figüranlardan biriyle.
     Hayat işte,sürprizlerle dolu.Ne zaman,nasıl ve nerede bize iyi ya da kötü neler sunacağını bilemiyoruz.Bazen altın tepside sunuyor nimetlerini,bazen de sunduğundan kat be kat fazlasını alıp götürüyor bizden.Yapmamız gereken şey olumlu ya da olumsuz yaşanılan herşeyi kabullenip şu koca mavi gezegenden ayrılana kadar mutlu yaşamanın yollarını aramak,bunun için çabalamak.Bu yolları ararken de size pozitif enerji verecek,yaşama dair inanç ve umudunuzu tazeleyecek ,yüreği güzel arkadaşlar edinip,onlarla yola devam etmek de mutlu olmak için atabileceğimiz en güzel adımlardan bence.İyi ki varsın Serap'ım...Hoş sohbetin,güleryüzün,şen kahkahaların ve samimiyetinle içimi aydınlattın yine dün gece...İyi ki hayatımdasın arkadaşım...

17 Temmuz 2012 Salı

Aşk :)))

   






Gel ey aşk!Gel bütün güzelliklerinle..Yine çıkayım bulutların üzerine,ayaklarım kesilsin yerden,kalbim çarpsın yerinden çıkacak gibi.Sabahları heyecanla uyanayım yataktan.Mutluluğun bir dozu olmasın,artsın,daha da artsın.Öyle uçuşsun ki karnımda kelebekler,saçma sapan gülümseyeyim yine.Hayat daha anlamlı olsun,yağmur daha farklı yağsın,güneş benim için doğsun,insanlar benim için gülümsesin,yemekler daha bir lezzetli olsun.Aynaya baktığımda daha bir güzel görüneyim,giydiğim herşey daha bir yakışsın üstüme.Dalga geçeyim en çok kızacağım şeylerle bile.Hayallere dalayım gece uyumadan önce.Onu düşünmekten,onu özlemekten kaçsın uykularım.Şarkılar seni anlatsın,herşey sana benzesin.Kurduğum bütün cümleler 'sen'li,bütün hayaller 'biz'li olsun.Masallardaki gibi sonsuz olsun mutluluğumuz.Bitmek tükenmek bilmesin enerjim.Akmasın zaman,dursun bizim için.Biz hep  mutluluğun doruklarında olduğumuz o'an'larda kalalım.
    Gel artık eşruhum.Şu koca mavi gezegenin her neresindeysen...Çık karşıma...Bul beni...

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Kocaman 8 yıl :(((

    Nedir aşk?Kişiden kişiye değişir mi?Genel bir tanımı var mı?Ya da nasıl yaşanmalı?Dün gece çok sevdiğim bir dostumla dertleştik uzun uzun.Ne diyeceğimi bilemedim onu dinlerken.8 yıldır bir kıza aşık.Karşılığının olmadığını biliyor,defalarca konuştu kızla,yapmadığı şey kalmadı kalbini kazanmak için,ama olmadı.İmkansız olduğunu biliyor,ikna etmeye,rahatlatmaya çalışıyorum o can alıcı soruyu soruyor cevap veremiyorum:Biliyorum bilmesine de ne yapayım o beni sevmiyor diye onu sevmekten vaz mı geçeyim?Kalbim ona ait,nasıl başka birine vereyim?
   8 yıldır hayatına kimseyi sokmadı,kimse olsun istemedi.Hiçbir kıza o gözle bakamadı.İmkansız olduğunu bile bile,kendinden binlerce km uzaktaki bir kızı hayal etti hep.Kızın hayatına girenler oldu şüphesiz.Haberi de oldu bizimkinin.Benimle ya da başkasıyla yeter ki mutlu olsun,o beni sevsin diye ben onu sevmiyorum ki dedi.Yıllar sonra kız bizi görmeye geldi buraya.Çok yakın arkadaşız üçümüz.Çok özledim,görmek istiyorum dedi,gel dedik.Bizimkisi havalara uçtu tabi.Üç gün gece gündüz demeden gezdik,yedik,içtik,eğlendik.Aradan 8 yıl geçmiş,ama bizimkisi hala aynı hayran gözlerle bakıyor kıza.Yeter ki ağzından bir cümle çıksın,bir şey söylesin,istesin de yapayım mutlu olsun diye.Aşktan yüreği paramparça zaten,bir de kız mutlu olsun diye kendini parçalıyor.
   Anlamıyorum onu,anlayamıyorum.Siz bencilce yaşıyorsunuz aşkı diyor.Aslında yaşadığınız şey aşk değil,duygusal boşluk.Hani var ya herkesin hayatında karşı cinsten biri,sizin de olsun,bir eksiğiniz daha kapansın istiyorsunuz.Siz seviyorsunuz ya,karşınızdaki de sevsin,siz emek verdiniz ya, o da versin,siz fedakarlık yaptınız ya,o da yapsın.Oysa aşk karşılık beklemeden bağlanmaktır diyor.Onun mutluluğuyla mutlu olmak,onun üzüntüsü ile heder olmaktır.O yaşadığı sürece yaşamaktır diyor.
   İnsan kendi hayatını neden bir başkası için yaşar ki?Neden kendisine gönül bağı ile bağlı olmayan biri için 8 yılını feda eder?Neden ısrarla kalbinin sahibinin o olmasını ister?Milyonlarca insan varken şu mavi gezegende,neden ısrarla sadece biri?
  
  

15 Temmuz 2012 Pazar

Ey aşk!Neredeysen çal artık kapımı...

     Yoruldum artık...İçimdeki boşluğun her geçen gün canımı daha çok yakmasından,umudumun gitgide azalırken korkularımın anlamsızca artmasından yoruldum.Kendimi,yaşadıklarımı,geçmişimi sorguluyor,ne yapmam gerektiğini düşünüyorum kendimle baş başa kaldığımda.Bazen umutsuzluğa kapılıyor,dibe vuruyor,bazen de yepyeni umutlarla bakıyorum geleceğe.Ama son günlerde güzel olması muhtemel her ne varsa,ufacık bir ışık,bir umut,olmuyor.Bir engel çıkıyor mutlaka benimle alakası olmayan,olmuyor...Artık hayırlısı demekten de yoruldum.
     Geçmişime bakıyorum,ilişkilerime,yaşadıklarıma.Sevdim,değer verdim,sadık kaldım,emek harcadım,fedakarlıklar yaptım.Ne bileyim işte,bir ilişkinin yürümesi için bir kadının ne yapması gerekiyorsa hepsini yaptım işte.Ama olmadı,yürümedi.İşin tuhaf tarafı yakınımda kimseyle birlikte olamadım hiç.Hep uzaktaydı sevdiklerim,hep zordu benim için.Saatlerce süren yolculuklarım oldu benim.İhtiyacım olduğu anların çoğunda yanımda olamadı sevdiklerim.Ne bileyim iş çıkışı yemeğe gidemedim hiç erkek arkadaşımla,sıkıntıdan bunaldığım herhangi bir akşam hadi kalk sinemaya gidelim diyen bir sevgilim olmadı.Pazar sabahları hiç kahvaltı yapamadık beraber,ertesi gün ne yapacağımıza karar vermeden fütursuzca dolaştığımız zamanlar olmadı hiç.Ben giderdim ya da onlar gelirdi,zaten planlardık kaç gün ne yapacağımızı.Spontane yaşayamadım hiçbir ilişkimi.Biriyle tanıştırıldım,önce uzaktan konuştum,yazıştım sonra da yüz yüze görüştüm işte.İki ilişkim oldu,ikisi de böyleydi.Her ikisi de zordu,yıprattı.
      Ne yapacağımı bilemiyorum artık.Sorun nerede,çözümü ne,çıkamıyorum artık işin içinden.Öyle çok ihtiyacım var ki sevilmeye.Güvenebileceğim bir omuza başımı koymaya,ellerini tutup saatlerce öylece kalmaya ihtiyacım var.Benim sevgiye,ilgiye,güvenebileceğim birine ihtiyacım var.Her neredeysen gel artık....Neredeysen çal artık kapımı....

Dağınık Ruhum ...

   Benim kadar titiz bir insanın evi  darmadağınık şu an,hiçbir şey ait olduğu yerde değil,tıpkı ruhumda,kalbimde olduğu gibi.Onlarca düşünce,onlarca soru işareti,yüreğimde tuhaf bir acı hissi,ruhumda anlam veremediğim bir huzursuzluk.Darmadağınığım şu an.Onu unutmayı isteyip istemediğimden emin bile değilim.Unutsam kalbim bomboş kalacak,kocaman bir yanlızlıkta boğulacağım sanki.Unutmasam canım her geçen gün biraz daha acıyacak.Ah şu  kabuk bağlamış yaraları yeniden kanatan sorular olmasa beynimde,kessem sorgulamayı,kabullensem onun bizden vazgeçtiğini.Durup durup aklıma gelen,geçirdiğimiz güzel anlar,anılar olmasa,yarım kalmış yaşanmışlıklar,yaşanması muhtemel güzellikler,duygularıma tercüman olan şarkılar olmasa...Ahhh ahhh o şarkıların gözü kör olsun emi :)))
   Birine aşık olursun,çok güzel anlar yaşarsın,aradığım insan dersin,ruh ikizim dersin.Sonra işler ters gitmeye başlar,ilişki yürümez,sürünür bir süre..İlişki süründükçe acı çekmeye başlarsın,en sonunda ayrılık kararı verir,ayrılırsın.Anlatırken bir o kadar kolay,yaşanırken bir o kadar zor aslında.Sonra sorgulamaya başlarsın hem kendini,hem karşındakini.Yaşadığın her ilişikide hem kendini daha iyi tanımaya başlarsın,neleri isteyip,neleri istemediğine karar verirsin,hem de erkekleri tanırsın..Hepimizin nihai hedefi bu değil midir zaten?Karşı cinsi anlamak...Atlattığın o bunalım dönemde kendine sözler verirsin,belki yeminler edersin.Bir daha asla kendini birine kaptırmayacağına,taviz vermeyeceğine,birinin seni üzmesine asla izin vermeyeceğine dair.
   Ne kadar söz verirsen ver,kalbin besini aşktır.Bir süre sonra acıkır kalp,sonradan acıyacağını bile bile.O kadar müthiş bir haz,öyle bir yaşama sevinci verir ki insana yanacağını bile bile atlarsın yine o ateşin içine.Hedef şaşırtır aşk,yoldan çıkartır.Kumar gibidir aslında,hep kaybedecek değilim ya,bir gün elbet kazanacağım dersin,belki o insan bu insandır dersin,yeniden risk alır,yeniden.En son aldığım risk dağıttı bayağı ruhumu,beyin süzgecinden geçirip,tecrübeler bölümüne atacağım kısımlar bir hayli fazla bu sefer.Yıldizları izleyip Cafe de Beyoğlu dinlemenin ve ruhumu sorulardan arındırmanın tam sırası sanırım...

Nasıl bir şeysin sen aşk???

      Ne öyle ahım şahım bir tanışmayla başladı herhangi bir ilişkim,ne de hiç görülmemiş bir nedenle bitti.Sıradan ilişkilerdi,alalede,basit belkide.Sen ne kadar anlam verirsen yaşadıklarına,içinde ne kadar büyük bir boşluğu kapatmak istersen hayal ettiğin aşkla, o kadar özel,o kadar önemli oluyor o insan senin için.Shakespeare'in de dediği gibi hayal ettiğimiz ruhlara hoşlandığımız bedenleri yerleştiriyor,adına da aşk diyoruz işte.Her insan defalarca yaşıyor hayatı boyunca.Bazen yıllarca sürüyor,bazen birkaç ay,belki de hafta..Bazen aşık olmaya sürüklüyoruz kendimizi,farkına bile varmadan.Yanlız kalmaktan öyle korkuyoruz ki,birini sevmek için çabalıyoruz çaresizce.Yanlız kaldığımız o süreçte kafamızda bir kahraman yaratıyoruz,sonra çıkınca ucundan azıcık benzeyen biri kahramanımıza,kenardan köşeden kırpıp benzetmeye çalışıyoruz işte.Sonra ne mi oluyor peki?Hayallerimizdeki hiçbir kahraman yanlış yapmaz,ama gerçek hayattaki kahramanımız yapmaya başlıyor,o hata yaptıkça bizim hayal kırıklıklarımız artıyor,canımız yanmaya başlıyor.Kimimiz ilk hayal kırıklığında bu kişi benim kahramanım değil diyor ve vazgeçiyor,kimimiz diretiyor hala bir umut var,kenardan köşeden biraz daha kırpayım olur diyor,kimimizse hayalindeki kahramandan vazgeçiyor,kaderine teslim olup yeni kahramanını tanımaya çalışıyor.
     Değiştirmek istiyoruz birbirimizi,farklılaştırmak,kalıplara sokmak..Zannediyoruz ki biz yonttuğumuzda,istediğimiz kıvama getirdiğimizde karşıdakini daha çok seveceğiz,daha çok mutlu olacağız.Aşk koşulsuz bağlanmak değil midir oysa?Kusur görememektir,karşındakini en kötü,en pis hallerinde dahi sevimli bulabilmektir.Hayran olmaktır,her şeyiyle kabul etmektir.Deliler gibi özlemektir aşk,yıllarca görüşmesen dahi hayallerinde onu yaşatabilmek,gece onun hayaliyle uyuyup,sabah onun hayaliyle uyanabilmektir.Mutlu olduğu her anda onu hatırlamak,mutsuz anlarında onu hayal edip onun omzunda ağlamaktır aşk.Geceleri yıldızlarla konuşup onu ne kadar sevdiğini anlatmak,Tanrı'ya onunda yüreğinde yer açması için yalvarmaktır aşk.Onun hep mutlu olmasını istemektir,karşılaşacağın her an kalbinin yerinden çıkacak gibi olmasıdır belkide.
    İlk zamanlar hepimiz yaşıyoruz bunları.Ayaklarımız yerden kesiliyor,bulutların üzerinde geziyoruz,yüreğimiz başka çarpıyor.Sonra mı?Tanımaya başladıkça karşımızdakini,kahramanımız olmadığını anlıyoruz yavaş yavaş,aşk sevgiye dönüşemiyor,küller kalıyor o içimizi kavuran ateşten geriye.Neden önce kahramanımız olup olmadığını anlamadan,tanımaya çalışmadan aşık oluyoruz?Neden önce aşık olup sonra tanımaya çalışıyoruz?Hatta bazen kahramanımıza hiç benzemeyen birine deli divane olabiliyoruz.Nedir bu güçlü çekimin sırrı?Nasıl bir şeysin sen aşk???

Hilal işte :)))



Amannn ne yazacağımı,nereden başlayacağımı bilemedim işte.Hep bu Hilal var ya!Hani hiç beklemediğiniz bir anda,beklemediğiniz bir şekilde karşınıza çıkan ve hayatınızı topyekün değiştiren insanlar olur ya,benim Hilalim de öyle biri işte.Sevgili arkadaşım Seval'in beni Büyükada'ya çağırması ile başladı aşkımız..Deli danalar gibi dolaşmak,kafama estiği gibi yaşamak,çılgınlıklar yapmak isteyip de yapamadığım,asosyallikten patlama noktasına gelip,bir tahtası eksik birini bulamadığım bir dönemde henüz yeni tanımaya başladığım ve her vakit geçirdiğimde yeni bir özelliğini keşfettiğim Sevalimin yanına gittim.Ne kadar sıkılıp bunaldığımı anlattığım bir sıra tanıdığım tahtası eksik biri var dedi,işte hayatımın fırsatı dedim.Vapurda tanıştık Hilalimle.Daha ilk birkaç dakikada kaynaştık zaten.Kader bu ya,herkes çift yine,biz tekleri oynamaya mahkum...Hilalim tuttu elimden,hadi paylaşalım yanlızlığımızı dedi :))Sonra işte top oynamalar,gezmeler,tozmalar,tipik aşk muhabbetleri falan derken bayağı kaynaştık.Yorgunluktan geberdiğimiz,terden sırıl sıklam olduğumuz anlardan birinde Hilal en zayıf noktalarımdan birine değindi:Fal..Bildiğim bir falcı var Merve...Bir taraftan yorgunluk,bir taraftan vücudumuz yapış yapış,vapurdan indik,gittik falcıya.Gelmemiş kadın:(((Oradan atla otobüse gel yine kutsal topraklara.Yavruma bahsetmiştim dans kursuna gitmek istediğimi,akşam da kurs var,hadi gidelim kursa dedi.Bu arada sırtı açık bir bluz giyip gezmişim gün boyu,sırtıma krem sürmemiş tavuk gibi kızarmışım,dokunsalar bağırıyorum,sırtım rezalet,o halde birde dansa gittik mi biz ..Bir saat  salsa..Ölmüş bitmişiz ikimizde,üstüne birer bira içmeden olmaz deyip birde bara gittik.O gece nasıl eve geldiğimi,nasıl uyuduğumu bilmem.Bildiğim tek bir şey var,o da Hilalim hayatımda olduğu için çok ama çok mutlu olduğum.Hadi kalk gidelim,hadi yapalım insanı o da benim gibi.Umursamadan,çok irdelemeden yaşıyor ,anlık karar veriyor,yaşıyorsa dibine kadar yaşıyor.İstediğim saatte arayabildiğim,yanında istediğim kadar saçmalayabildiğim,bir alo deyip çat kapı evine gittiğim,katıla katıla gülüp,yanında hıçkıra hıçkıra ağlayabildiğim,yanında küfür edebildiğim,zil zurna sarhoş olabildiğim,yaşadığım her ne halt varsa anlatabildiğim,hayatımı renklendiren canım arkadaşım o benim.Seni çok seviyorum fıstığım,bu yüzden ilk yazım sana ithafen...İyiki varsın,iyiki tanıdım seni....